muaviyenin kendini korumaya yönelik kurduğu örgütler

Emir ve iradeleri Muaviye ve Mervan gibi amirlerin ellerindedir. Allah'ın inayetiyle o fırkaları kısa bir yön üzere izah etmeye çalışacağım. Şii fırkalar merkez olarak üçdür:

Ğullat, Zeydiye ve İmamiyeler.
Ğullatlar onsekiz fırkaya çıkmıştır. Zeydiyeleri üçdür, İmamiyeleri ise birdir. Yekûnu yirmi iki fırka olur. (Şerh-ul Mevakıf'da zikredildiği üzere sahife 624-629)

1-SEBEİLER; Evet yirmi iki Şii örgütlerden Ğullatın birinci kolu olan Sebeilerin, asıl hedefleri kıyametin yokluğuna yol açacak tenasuh iken ve Allah (c.c) için hudüs ve mekânı tesbit etmeye çalışacak hulül iken birden bire bu küfriyata karşı Âli Rasûl'den olan Hz. Ali'nin (k.v) hâşâ hâşâ ilahlaşmasını kalkan olarak kullanmışlardır. Böylelikle İslam dışı inançlarını Âli Rasûle aşırı sevgiyle karıştırarak ve bulaştırarak ortaya atmaya çalışırlar ve bu kötü inancı Âli Rasûl elbisesinde göstermeye çalışmakla Müslümanları Âli Rasûl sevgisinden ürkütmek istiyorlar. İşin acayibi şudur ki; İbni Sebei Şii olan o meşhur münafık, tapıştan dolayı Hz. Ali (k.v) tarafından da ateşte yakılırken " ben senin ilah olduğuna daha fazla inandım" demesi Hz. Ali'nin (k.v) küfür ve irtidadına dinsizlikle fetva çıkartıp İslam toplumu içinde ilk fitneliği yaymıştır. Şu sözleri demiştir: İbni Mülcem gerçekten Hz. Ali’yi öldürmemiştir, öldürdüğü O’nun suretine girmiş şeytandır Hz. Ali göklerdedir. Daha sonra yeryüzüne inecek, hatta onlar gök gürlediğinde aleykesselam ya emirel mü’minin derler Hz. Ali'yi (k.v.) şehit eden İbni Mülcemi Harici'nin Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) tarafından kendisine kısas uygulanırken pis diline darbe geldiğinde birden bağırması ve " dilim Allah'ın zikrinde idi, bunun için kesilmesine dayanamadım" demesi, bunların Âli Rasûlü bitirmek için kurulmuş örgütler olduğunu göstermektedir.

2-KAMİLİYELER: Âli Rasûlü harcatmaya çalışan Şii örgütlerden ikinci kolu Kamiliyeler dir. Bunlar da Âli Rasûl sevgisini kalkan yaptıktan sonra Hz. Ali'ye bey’at etmedikleri için Sahabelerin küfrüne hükmetmişler ve Hz. Ali'nin (r.a) küfrüne, Hz. Ebubekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman'a (r.a.) bey’at edip savaşmadığı için fetva vermişlerdir. Sevgileri nasıl sevgi ise sevdiklerine kâfir diyorlar. Demek bunlar fikirci değil örgütçüdürler. Hem Hz. Ali'nin (k.v.) küfrüne fetva veriyorlar, hem Hz. Ali'den (r.a.) kalan imamlığı bazı evlatlarda peygamberlik olarak kabul ediyorlar.

3-BEYANİYELER: Âli Rasûlü harcatmak isteyen yirmi iki şii örgütler'den Ğullat'ın üçüncü kolu BEYANİYE koludur. Bu fırka hâşâ sümme hâşâ Allah'ın bir insan suretinde olduğunu ve her tarafı helak olup yalnızca yüzü kalacağını söylüyor ve dinsizlik içinde Âli Rasûl taraftarlığını yaparak Allah'ın ruh olarak hâşâ Ali'ye sonra O'nun oğlu Muhammed Hanefi'ye sonra O’nun oğlu Haşim, sonra O'nun oğlu Beyan'a girdiğini iddia ediyorlar. Âli Rasûlü etkisiz bırakmak için bu dinsiz fikrin çatısı altında işi başlatıyor. Sanki bu görüş Âli Rasûl görüşü imiş gibi Müslümanlara imaj vererek İslâm toplumunu Âli Rasûl'den çok gizlice ve sinsice tiksindiriyorlar.

4- MUĞAYRİYE: Âli Rasûlü harcatmak isteyen Şii örgütlerden Ğullat'ın dördüncüsü MUĞAYRİYE koludur. Bunlar da Allah'ü Teâlâ’yı hâşâ bir cisim kabul edip ayetteki " Kemeseliş-şeydani" gibi ayetleri Hz. Ebubekir (r.a.) ve Hz. Ömer'in (r.a) zemmi hakkında tahrif ederek dinsizlikte kullanıyorlar. Ahir zamanda beklenen imametliği Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'nin ve oğlu Muhammed'in ve O'nun oğlu Zekeriya'ya dayandırıp "haciz" denilen bir dağda yaşadığını telaffuz ediyorlar. Böylelikle Âli Resûlü bunlar da küfür ve irtidat çatısı altında savunarak Müslümanların hüsnü zanları yerine sui zanlarını kazanmaya çalışırlar. Ve böylece fikirsel değil belki örgütsel olarak hareket ediyorlar.

5- CENAHİYELER: Âli Rasûlü harcatmak isteyen Şii örgütlerden Ğullat'ın beşincisi CENAHİYELER dir. Bunlarda metot değişikliği ile aynı yolu takip ediyorlar, ilk Âli Rasûl çatısını kurarak tenasuh olan o batıl inancı Caferi Tayyar'ın oğlu olan Abdullah'a dayandırıp Ehli Beyt çatısı altında dine, imana ve Kur'ana yakışmayan bazı batıl fikriyatlarını ortaya atmaya çalışmışlardır. Abdullah son imam olup, Esfehan'da beklediğini ve Kıyamet'in olmadığını söylüyorlar. Bunlara göre bütün haramlar helaldir. Şarap olsun, bıçaksız giden mal olsun, zina olsun ve bunlardan başka ne varsa hepsini helal biliyorlar. Bu dinsizler öbürlerinden çok farklı hareket ediyorlar, çünkü batıl inançlarını Ehli Beyte mâl ediyorlar.

6-MENSURİYE: Âli Rasûlü harcatmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın altıncısı MENSURİYE koludur. Bu örgütte İmam Muhammed Bakır'ı kalkan yapıp, onun kapısından Âli Rasûle saldırıyorlar. Bu örgüt imameti İmam Muhammed Bakır'a mâl edip küfriyatı neşretmeye başladığı zaman imam Muhammed bu fırkadan teberri edip, bunları kovuyor. Ondan sonra getirip Ebu Mansur isminde birine imametliği veriyorlar ve hemen o adamın göğe çıktığını ilan ediyorlar ve peşinde şu dinsizlik inancını yayıyorlar. Şöyleki; Cennet diye bir şey yoktur diyorlar hâşâ. Kur'ada ki Cennet iyi huylu bir adam imiş, Cehennem de yoktur, Kur'andaki Cehennem ise kötü huylu biri imiş derler. Haramlar ve farzlar da böyledir, diyorlar. O "feraiz" denilen insanlara kavuşan tekliften düşer herşey onlara helal olur, derler. Fakat ilk hareketlerini İmam Muhammed Bakır'dan başlattıkları için Âli Rasûle kuduz köpek gibi saldırarak O'nu yaraladılar. Çünkü küfriyatlarını Âli Rasûl'ün muhabbet ve meveddeti altında yürütmüşlerdir.

7- HİTABİYE: Âli Rasûlü harcatmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın yedinci kolu HİTABİYE koludur. Bunlar Ebu Abdullah İmam Caferi Sadık'a bağlı olarak ortaya atıldılar. İslam ile alakası olmayan şu itikadı yaydılar; on iki imamlar ilahtır, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.) ilahların oğullarıdır, yalan şahadet helaldir Cennet dünya zevkine deniyor. Cehennem ise dünya çilesidir, yoksa Cennet Cehennem gibi bir varlık yoktur, gibi küfriyatlarını neşredip İmam'ı Caferi Sadık'a isnat edilince hemen imam kendini bunlardan beri edip, uzaklaştırmıştır. Ve kendini bu sinsi ve dinsiz örgütlerden her ne kadar uzak tuttu ise de hareketlerini durduramamıştır. Eğer gayeleri Caferi Sadık'a bağlılık ise de neden yolundan gitmiyorlar ya! Demek hedefleri Âli Rasûlü lekelemek, harcatmak ve Müslümanları Âli Rasûl'den kaçırtmaktır. Çünkü Âli Rasûlün İslam gemisi olduğunu biliyorlar ve onu batırmakla İslam bitiyor bilirler.

8- ĞURABİYE: Âli Rasûlü harcatmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın sekizinci kolu ĞURABİYE koludur. Bunlarda Âli Rasûle karşı muhabbet bağını göstererek tahribata kalkışmışlar ve şöyle demişlerdir; Muhammed Ali'ye benzediği kadar karga kargaya sinek sineğe benzemez ve hemen bu bağlılığın peşine şunu ekliyorlar; Kanat sahibi (Cibril'i kastederek) vahyi Ali'ye getireceği yerde yanlışlıkla Muhammed'e götürdü diyerek Cenabı Hakkın Ali'ye kavuşturmakta aciz kaldığına işaret ediyorlar. Ama ne yazık ki bunlar meydana çıkıp da bu dinsiz fikirlerini Âli Rasûlle bağ kurmadan ortaya atmadılar, illa bağ kurarak ortaya atmışlar.
Çünkü bunların gayeleri bu fikre hizmet değil, belki gayeleri Âli Rasûlü töhmet altında bırakmaktır ve nitekim bıraktılar.

9- ZEMİME: Âli Rasûlü çürütmeye çalışan Şii örgütlerden dokuzuncusu Ğullat'ın ZEMİME koludur. Bunlarda yine Âli Rasûl ile bağ kurarak Ali tek bir ilahtır hâşâ hâşâ ve Muhammed'i O insanlara gönderdi ama Muhammed milletleri Ali'ye değil kendine davet etti deyip Âli Rasûlü harcatmaya çalışıyorlar. Ve bunlardan bir kısmı hâşâ sümme hâşâ Ali ve Muhammed'in ikisinin de ilah olduklarını iddia etmişlerdir. Ve bir kısmı da bütün Aba Ehli’nin ilah olduklarını iddia etmişlerdir. Hedefleri bu fikri yaymakla sırf Âli Rasûlü töhmet altında bırakmaktır. Ve bu dinsizliğin ateşini Âli Rasûl etrafında yakarak dostları Âli Rasûl'den korkutmak ve Âli Rasûl etbaını dağıtmaktır.

10- HÜŞAMİYE: Âli Rasûlü yok etmeye çalışan yirmi iki Şii örgütlerden onuncusu da Ğullatların HİŞAMİYE koludur. Bunlar da aynı ajan gibi on iki imamların masumiyetliğini ilan ettikten sonra imamları harcatmak için casuscasına Cenabı Hak'kın insana benzediğini, O'nun insan gibi gözü, kulağı ve ayağı olduğunu imamların masumiyet perdesi altında fikriyatlarını yayarak imamları bu din dışı fikirleri'nin töhmeti altına almaya gayret göstermişlerdir. Bundan anlaşılır ki, bunlar Âli Rasûlü yıkma ajanları ve yok etme örgütleridir. Niyetleri Âli Rasûlü yok etmek, yoksa fikir serdetmek değil. Onlar o dinsizlik görüşünü bir araç olarak kullanmaktadırlar.

11- ZÜRARİYE: Âli Rasûlü etkisiz bırakmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın on birincisi ZÜRARİYE koludur. Bunlarda Âli Rasûle karşı harcatma politikasını Cenabı Hak'kın sıfatına dalmakla sürdürerek hâşâ Allah'ın sıfatları hadistir. Bu sıfatlar olmadan evvel Allah hâşâ yoktu, sıfatların hudüsü ile var oldu demişlerdir.

12- YUNUSİYE: Âli Rasûlü casusça bitirmeye çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın on ikinci kolu YUNUSİYE dir. Onlar Âle bağlılıklarını ilan ettikten sonra küfriyatlarını Cenabı Hak Arşın üstündedir, demekle O'na mekân tesbitine yol açmışlardır.

13- ŞEYTANİYE: Âli Rasûlü yere vurmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın on üçüncü kolu ŞEYTANİYE denilen bir koldur. Onlar da Âli Resûlle bağ kurduktan sonra Âli Rasûlü sui zanlara maruz bırakmak için küfriyatlarını kusmaya başladılar. Demişlerdir ki; Allah insan suretinde bir nurdur. Olay olmadan haberi olmaz. Böylelikle Cenabı Hakka hâşâ hem cehalet isnad edip, hem mahlûka benzeyişi ortaya atmakla beraber ulûhiyyetinde bir zaafiyet olduğu imajını insanlara vererek avamı müslimini Âli Rasûl'den kaçırtmaya çalışmışlardır.

14- REZAMİYE: Âli Rasûl ve Ehl-i Aba'yı yere vurmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın ondördüncü kolu REZAMİYE dir. Bu ajanlar da Âli Rasûlle sevgi bağını muhkemleştirdikten sonra harcatmak için şu küfür yoluna başvurup demişlerdir ki; Ali'den sonra imamlık Muhammed Hanefi'ye geçmiştir. En son Mansuri Abbasi'ye kavuşmuştur. Hâlbuki Mansur Âli Rasûlün gaddar bir düşmanı iken hem Âli Rasûle bağlılıklarını hem Mansura bağlılıklarını ortaya atmışlardır. Tüm haramları helâl bilmişler, farzları da terk etmişler ve bazı eşhaslarında da ulûhiyyet iddia etmişlerdir.

15- MÜFEVVEDE: Âli Rasûlü yok etmeye çalışan yirmi iki Şii örgütler'den on beşincisi Ğullatların MÜFEVEDE koludur. Âli Rasûl ile ilk nazarında yalancı bir sevgi bağı kurduktan sonra şu şirk girişiminde bulunmuşlardır; " Allah dünyanın yaradılışını Muhammed'e bırakmıştır." Kimisi de demiştir ki; "Ali'ye bırakmıştır " Bu zalimler her şeyi bitirmiş dünyanın inşaatını ele almışlardır.

16- BEDAİYE: Âli Rasûlü İslam toplumundan uzaklaştırmaya çalışan yirmi iki şii örgütlerden Ğullat'ın on altıncısı BEDAİYE koludur. Bunlar da aynı öbürleri gibi Âli Rasûlle meveddet (sevgi) bağını izhar ettikten sonra Allah'u Teâlâ’nın işlerin akıbetini bilmediğini ortaya atmışlardır. Bunlar Âli Rasûle tapmaları nedeniyle kanunca mürtet oldukları için cezalara müstahak iken bunların yerinde kendisine tapma hareketinde bulunulan İmam Aliyyül Rıza gibi Âli Rasûller o zamanın Abbasi halifeleri tarafından cezaya çarptırılmışlardır. Suç işleyen bu batıl itikad sahipleridir. Ceza çeken de Âli Rasûl olmuştur. Bu halde bu fırkaların fikirsel değil de örgütsel olduklarına açık bir delildir.

17-NUSEYRİYE: Âli Rasûlü dağıtmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın on yedincisi NUSEYRİYE koludur. Bunlarda Âli Rasûle karşı muhabbet bağını kuvvetlendirdikten sonra Âli Rasûlü şöyle bir çamurun içine çekmek isteyerek Allah Ali'ye girdi, on iki imamların her biri ilahlardır. Böylece İslam toplumunu Âli Rasûl'den çekindirmeye son derece gayret göstermişlerdir.

18-İSMAİLİYE: Âli Rasûlü kirletmek için çaba gösteren yirmi iki Şii örgütlerden Ğullat'ın on sekizincisi İSMAİLİYE koludur. Bunlar İlk İmam Caferi Sadık'ın oğlu İsmail ile bağ kurduktan sonra bütün haramlara helal dediler. Onun için bu örgütün bir ismi de "HARAMİYE" olarak geçmiştir. Mecusilerden olan Ğubari örgütünün tüm fikirlerini taklit ettiler, Mecusi gibi hareket ettiler. Fakat oynadıkları oyunu Âli Rasûlü harcatmak için İmamı Caferi Sadık'ın oğlu İsmail'in adıyla ve O'nun çatısı altında oynadılar.

19-ZEYDİYE: Şiilerin ZEYDİYE örgütü üç koldur, başta söylediğimiz gibi. Bunlar: Carudiye, Süleymaniye ve Buteyriye.

1-CARUDİYE; Âli Rasûlü harcatmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden ZEYDİYE'nin birinci kolu CARUDİYE dir. Bunlar İmam Muhammed Bakır'a bağlı olduklarını ilan ederek imameti Hz. Ali'ye has kılıp, Hz. Ali'yi bırakıp Hz. Ebubekir'e bey’at eden tüm sahabelerin küfrüne fetva verdiler. Daha nice nice batıl itikadları vardır. Söyleyecek zamanımız olmadığından kısa kesiyoruz. İmam Muhammet Bakır bunların kötülüklerini duyduktan sonra isimlerini "Serhuba" koydu. Manası "deniz şeytanı" dır. Ama ne yazık ki kendini bu kâfirlerden kurtaramamıştır. Çünkü bir yanda İmam Muhammed Bakır'a bağlılıklarını belirtmişler hemde bu bozuk itikadlarını yaymaya çalışmışlardır. Çünkü hedefleri Muhammed Bakır'ı yok etmek, yere vurmak, düşürtmektir. Fikirciliği alet olarak kullanıyorlar. Çünkü örgütselce yapılan hareketin usulü böyle olmak gerek imiş.

2- SÜLEYMANİYE: Âli Rasûlü nas nazarında kötü göstermeye çalışan yirmi iki Şii örgütlerden Zeydiye'nin ikincisi SÜLEYMANİYE koludur. Bunlarda Hz. Ali'ye (k.v.) bağlılıklarını ifşa ettikten sonra Hz. Osman (r.a.), Hz. Zübeyr (r.a.), Hz. Aişe'nin (r.a.) küfrüne fetva çıkartmışlardır. Bu fetva sanki ehli beytin fetvası imiş gibi avamı nası Âli Rasûle karşı kışkırtmışlardır.

3- BUTEYRİYE: Müslümanları Âli Rasûl'den soğutmaya çaba gösteren yirmi iki Şii örgütlerden Zeydiye'nin üçüncü kolu BUTEYRİYE koludur. Bunlarda Âli Rasûle karşı kurdukları muhabbet ve meveddet çadırında dini usulü meselelerinde mutezileyi savundular.

20-İMAMİYE: Âli Rasûlü Müslümanlar içinde etbasız bırakmaya çalışan yirmi iki Şii örgütlerden en mühim kolu İMAMİYE'ler dir. Bunlar kendilerini Âli Rasûle etba gösterdikten sonra bu perde altında tüm sahabelerin küfrüne fetva verdiler. Son zamanda Mutezilelerin "Vuaydiye", "Tefdiliye", "İhbariye", "Müşebbehe" ve "Selefiyye" kollarına tamamen kaydılar. Bu 22 afetlerin bir kısmı evvela Âli Rasûle karşı muhabbet bağının çatısını vurarak küfriyatlarına öyle davetiye çıkarttılar, bir kısmı da ilk önce küfriyat çatısını kurarak sonra Âli Rasûl sevgisine davetiye çıkarttılar. İki yol da aynı menzile çıkmaktadır. Ve bunların hepsi Muaviye'nin emri ile acemde bozuk akaide, itikatlara ait Mervan'ın yazdığı bozuk kitap ve tasniflerin kötü neticeleridir.

Bediuzzaman Said Nursi (r.a.) göre ise şia genel olarak ikiye ayrılıyor. Şii-i Velayet ve Şii-i Siyaset. Şii-i siyaset Ehli Sünnet'ten çok uzak olduğundan, Ehli Sünnet'le birleşmesi mümkün değildir. Ama Şii-i Velayet ise Ehli Sünne'ye yakın olduklarından birleşmeleri mümkündür. Ve birleştirilmeli. Lem'a lara müracaat edilirse bulunur.
Şii-i Velayeti ise biz ne bunları bulabildik, ne görebildik, ne tanışabildik. Ama Bediuzzaman bunların varlığını biliyor ve beyan ediyor.

Ben bu örgüt bahislerinin sonunda bir hadis yazıyorum.
أدبوا أولادكم بثلاث خصال حب نبيكم وحب أهل بيته وقرائة القرآن .. إلى آخره.
Efendimiz buyurmuş ki; "Aşılayınız evlatlarınızı üç şeyle; Peygamberiniz sevgisiyle ve O'nun Âli Rasûlü'nün sevgisi ile ve Kur'an-ı Kerim okuma sevgisi ile.." (Muhtarul-Ehadis sahife 7)

Ey Müslümanlar! Hani Âli Rasûl sevgisini ve tanıtımını çocuklara aşılamak Rasûl emri iken neden siz camilerinizde ve Kur'an Kurslarınızda bu emri uygulamıyorsunuz. Yoksa Âli Rasûlü bunlara düşman olan şu yirmi iki fırkaya mı teslim ettiniz. Âli Rasûlsüz bir iman, iman sayılır mı? Lütfen, Lütfen... Kendi kaynaklarınıza bir bakıverin.

Muaviye kendi nefsini yukarıda zikrettiğimiz düşman fırkalarla korumuştur. Düşmanı kendine kalkan, sed ve muhkem bir kale kılmıştır. Bu ne büyük ve ne acayip bir siyasettir. Dünya da görülmemiş bir olay, çünkü düşmanın âdeti kendi düşmanını helak etmesi ve imha etmesidir. Muaviye ise O'nun düşmanları O'na bilmeyerek zırh, kalkan ve koruyucu olmuşlardır. Çünkü Rafızîler yüzünden Muaviye'ye itiraz yasak hükmünü almıştır. Ta ki Rafızîlikle Müslümanlar itham edilmesin.

Hâlbuki bu batıl güçleri kuran yine Muaviye dir. Bunları kurdu ki kendini bunlar ile korusun ve kendisini Müslümanların eleştirisinden kurtarsın. Çünkü bu batıl güçler Âli Rasûl'ün bazı gerçek haklarını; hulul gibi, tenasuh gibi, şirk gibi, tecessüm gibi, irtidat gibi batıl itikatlarına karıştırarak savundular. Bunlar bu hakları savundukları için bazı ehli sünne ehli beytin haklarını savunmakta bunların yüzünden gevşeklik gösterdiler.

Âli Rasûl'ün meveddetini normal avamı nas Müslümanları'nın meveddeti gibi kabul ettiler, Âli Rasûl'ün gerçek muhabbet ve sevgisinden koyunun kurttan ve aslandan kaçtığı gibi kaçtılar.

Ey Müslümanlar! Allah aşkı için Âli Rasûlü Rafizilik ve Sebeilik ateşinde yakmayın. Tecessümcülerin ateşinde yakmayın. Tehallülcülerin ateşinde yakmayın. Tenasühçülerin ve Havaricilerin ateşinde yakmayın. Allah rızası için Âli Rasûle fıkhi kurallara, İslam mezheplerine ve Kur'anı Kerime uygun ve Sünneti Seniyye ye yakışır şekilde muamele edin.

Ehli Sünne Velcemaatin Muaviye hakkındaki kaynaklarından biri Tarikatı Muhammediye üzere olan Berika Haşiyesidir ki o da şudur;
قيل فى حاشية البريقة على الطريقة وضع أحاديث فى فضائل معاوية جهلة أهل السنة والجماعة قال إسحق بن راهوية لا يصحّ فى معاوية أي فى فضله عن النبي شئ. البريقة. ص 281
Tarikatı Muhammediye üzere olan Berika haşiyesi şöye diyor;
"Ehli Sünne'nin bazı cahilleri Muaviye'nin faziletine ait bazı hadisi şerifleri icat etmişlerdir."
Rahviye oğlu İshak şöyle diyor, "Muaviye'nin fazileti hakkında rivayet edilen Rasûlüllah'tan hiç bir söz yoktur. (Berika haşiyesi sahife 281)

Muaviye'nin işlediği büyük cinayetlerden birisi şu;

ومن قتل مظلوماًً فقد جعلنا لوليه سلطاناً (سورة الإسراء. آية 33 )
Ayeti kerimesini kendi riyaset ve siyaseti yolunda tahrif etmesidir. Bu Ayet kısas ayeti iken, O getirip kendi halifeliğine delil gösteriyor. (Tarihi Taberi ve birçok tarih kitaplarında geçtiği gibi)

Çünkü Ayeti kerimenin meali tüm tefasir ulemalarına göre şöyledir: "Bir İnsan mazlum olarak öldürüldüğü zaman O'nun velisine biz yetki vermişizdir, dilerse kısasa kısas yapar, dilerse diyet alır, dilerse affeder." (İsra Sûresi ayet 33)

Muaviye ise mazlum'dan Hz. Osman'ı kastediyor. Veli kelimesinden de kendi nefsini kastediyor, sultan kelimesinden de kendi halifeliğini kastediyor, ayeti kendi nefsi hakkında açıklıyor. Amr ibni As'a veriyor. Avamı nasa siyaset propoğandası olarak duyuruyor.
Hâlbuki Kur'an-ı Kerimi tahrif edip Cenabı Hakka yalanları isnad edenler hakkında çok mühim bir tehditkâr Ayet vardır. Ayeti Kerime şu:
ومن أظلم ممن افترى على الله كذباً أو كذب باياته إنه لا يفلح الظالمون. (سورة الأنعام. آية21 )
Meali ; " Allah'a yalan olarak iftira edenlerden daha büyük zalim varmı? Veya Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan daha büyük zalim varmı? Muhakkak bunu yapan zalimler kurtulamazlar. " (En'am Suresi ayet 21)

İbni Abbas (r.a.) Muaviye'ye itiraz ederek, şöyle diyor; "Sen nerede Osman'ın velisisin? Halifelik kimseye miras olarak kalmaz, eğer hilafet miras kalsa idi O'nun velisi olan ebban ve saad isimli oğullarına kalırdı. Kişinin velisi oğullarıdır, amcasının oğulları değildir." (Ravzatul Ahbab)

Ben bu mektuptaki söylediklerimden fazla ne diyebilirim. Eğer muhatabımda fehim ve anlayış var ise bu mefhum yeter. Eğer yok ise ne dersem de fayda vermez. O vakit sizin işiniz Allah'a kalmıştır. Çünkü ölü bir cisim hükmündesiniz. Her ne kadar irade ile hareket etseniz bile. Bana düşen vazife o vakit sizi taziye etmemdir. Bu kelime ile " İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun" إنا لله و إنا إليه راجعون
Ben bu mektubumu muttefekun aleyh bir Haadisi Şerifle bitiriyorum.
Hadis şu; "İbni Abbas'tan (r.a) rivayet edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) aramızda nasihat etmek için ayağa kalktı ve şöyle buyurdu;
عن إبن عباس قال قام فينا رسول الله صلى الله عليه وسلم بموعظة فقال يا أيها الناس إنكم محشورون إلى الله تعالى حفاةً عراةً غرلاً كما بدأنا أوّل خلقٍ نعيده وعداً علينا إنا كنا فاعلين ألا وإن أول الخلائق يكسى يوم القيامة إبراهيم ألا إنه سيجاء برجالٍ من أمتى فيؤخذ بهم ذات الشّمال فأقول يا رب أصحابى فيقال إنك لا تدرى ما أحدثوا بعدك فأقول كما قال العبد الصالح وكنت عليهم شهيداً ما دمت فيهم. إلى قوله العزيز الحكيم فيقال لى إنهم لم يزالوا مرتدين على أعقابهم منذ فارقتهم.متفق عليه. رياض الصالحين. ص86
"Ey İnsanlar! Siz Allah'a doğru haşr olunacaksınız, yalınayak, çıplak ve kabuklu olarak, Dünyaya ilk geldiğiniz gibi. Biz bunu kesin yapacağız. Uyanın ki, Kıyamette ilk elbise giydirilen İbrahim Halil'dir. (a.s.). Uyanın! Bazı insanları getirecekler, benim ümmetimden, onları sol tarafına gönderirler (Cehenneme yollamak için). Ben o vakit diyeceğim ki, bunlar benim ashabım bana denilecek ki, senin ölümünden sonra bunların ne türettiklerini sen bilmiyorsun. Ben de Abdi Salih'in dediği gibi diyeceğim. " Ve küntü aleyhim şehiden ma dümtü fihim ila gavlihi.. el-azizül hakim" Bana denilir ki, bunlar mürtet oldular, tekrar gerideki küfre döndüler, sen onlardan ayrıldığından itibaren." (Riyazüs-salihin sahife 80)

Bu hadisten anlaşılır ki, bazı ashabların irtidatı Rasûl vefatının peşinde vuku bulması muhakkaktır. Çünkü (منذ) (hemen peşinden) kelimesi Arapların alet ilminin ıstılahına göre harfi cerdir. İptidai gaye içindir. Bundan anlaşılır ki, irtidat Peygamber (s.a) vefatıyla vuku bulmuştur. Öyle ise bu soruyu sormak sana revadır demelisin ki; Rasûlüllah'tan sonra mürted olan Ashab kim? İsimleri ne? Nerede yaşadılar? Sayıları ne kadar? Şu asrımıza bu güne 03.11.2008 tarihine kadar, İslam âleminde bu sorunun cevabı henüz verilmemiştir.

Muaviye'nin eleştirilmesini yasak hükmüne getirenler, Hz. Ali'nin (k.v.) meziyetine karşı büyük bir saldırıya geçmiş olurlar. Çünkü haram herkese haramdır, dinde iltimas yoktur. Müslümanların avamı nasına ne haram ise tüm sahabelere de haramdır, meziye ve derecede değil muamelei diniyye de ve ef'ali mükellefe de avamı nas ve sahabe birdir, aralarında fark yoktur. Eğer Muaviye'yi eleştirmek haramsa Hz. Ali'nin de (k.v.) O'nu eleştirmesi haramdır. Bu muamele sahabeye helaldir de avamı nas için haramdır denilen söz de kaynaksız ve fıkıh dışıdır. Sahabeler arasında vuku bulan ihtilaftan bahsetmek caiz değildir. Denilen söz de kaynaksız ve fıkıh dışıdır. Emevi ve Muaviye'nin kötülükleri'ni örtbas etmek için bazı taassupçu emevi hocalar tarafından İslam âlimlerinin eserlerine geçirilmiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) yukarıda bahsettiğimiz gibi hem nâkis, hem gasid, hem de marıg savaşından haber vermiştir ki, bu savaşlar hep sahabeler döneminde yapılan savaşlardır.

İkincisi, Ümmü Seleme (r.a.) ve Ümmü Fadl'ın (r.a.) rivayeti üzerine Hz. Hüseyin (r.a.) dünyaya geldiği zaman Rasûlüllah'ın (s.a.v.) kucağına verildiğinde Efendimiz (s.a.v.) bakmış ve ağlamış, sormuşlar ki, ya Rasûlellah! Neden ağlıyorsun? Buyurmuş ki, "Cibrili Emin bana haber verdi ki senin bu oğlunu öldürecekler, eğer istersen O'nun öldürüleceği yerin toprağını sana gösterebilirim. Cibril açar kanatlarını ve Rasûlüllah'a bir yer gösterir ve bu yer Kerbela denilen yerdir. Kırmızı topraklı bir çöldür. Irak'ın Dıff bölgesinde. (Nurul Ebsar s. 126)

Eğer sahabe dönemindeki sahabelerle yapılan savaştan bahsetmek yasak ise Peygaber ve Cibrili Emin bunlardan bahsetmekle haram mı işlemiş olurlar. Hâşâ hâşâ sümme hâşâ. Siz eğer bu meseleden bahsetmek caiz değildir derseniz Peygamber (s.a.v.)'e yasak getirmiş olursunuz. Sanki Efendimiz ve Cibrili Emini caiz olmayan bir konuyu konuşmuşlar gibi ittiham etmiş olursunuz. Hiç kimse Rasûlüllah (s.a.v.)'a yasak getiremez, çünkü dinin şarii O'dur ve din için en üstün asıl örnek de O'dur.

Ayrıca, bu konudan bahsetmeyi caiz görmemek, işi kapalı bırakmak demektir, kapalı bırakmak da işi cehalete götürür. İslam dini hiçbir zaman cehaleti kabul etmez.

Muaviye hakkında bu mektubta naklettiğimiz İslami kaynaklar deniz damlalarından bir damladır. Yoksa kaynak çok, ancak anlayana bu kadar yeter, anlamayana da denizi üstüne döksen fayda etmez.

Tertemiz sözleri ayıplayan nice insanlar bulunabilir. O'nun ayıplama afeti onun hastalıklı anlayışından doğuyor. Sözün suçu yok.

Hidayete tabi olanlara Âli Rasûl'den selamlar olsun...

Hz. Ali kerremellahu vechehu Celcelutiye adlı eserinde şu sözleri söylemiştir.
فيا حامل الإسم الذى جلّ قدره
توقى به كل الأمور تسلّمت
فقاتل ولا تخش وحارب ولا تخف
ودس كل أرض بالوحوش تعمّرت
وأقبل ولا تهرب وخاصم من تشاء
ولا تخش بأساً للملوك ولو حوت
Ey kadri büyük ismi azamı taşıyan kimse o isimle her şeyden korunur ve selamet kalırsın.
Hak yolunda döğüş korkma, savaş çekinme, yırtıcı hayvanlarla şenlendirilmiş topraklara bas, düşmanı karşıla korkma, hak yolunda dilediğinle mücadeleye gir, sert tutuculardan her ne kadar yutucu da olsalar korkma.
(Bediuz-zaman Saidi Nursi hz.'nin. Sikkei gaybiye eseri sahife 126, ……..)

Yine Beiuzzaman'ın lem'alar adlı eserinde Hz. Ali'nin (r.a.) şu sözleri bulunmaktadır.
فكن من لاحت له السعادة * كان له فى الجيد كالقلادة
Meali: kim inayete ve saadete mazhar ise o ahir zaman fitnelerinden, boynunda mübarek bir gerdanlık gibi taşıdığı ismi azam sayesinde korunacaktır. (Lem'alar sahife 313)